04.09.2020, 14:47 - Baxış sayı: 603

Etik ve felsefe, Ziyəddin Göyüşov hatırasına


Pol Andre Balanfat
Qalatasaray Universitetinin professoru


Her şeyden önce beni bu konferansa katılmaya davet ettiğinize teşekkür etmek istiyorum. Bir kaç sözler söylemeye çalışacağım.
Felsefe düşünmeğe eski Yunan düşünenlerin verdikleri isimdir. Bildiğimiz gibi eğer bu isim bazı presokratiklerde bulunuyorsa felsefe Platon’un Yunan düşünmesinde bariz hareketiyle böyle bir şekilde oluştu ki ondan itibaren felsefe tüm düşünmeyi kapsadı ve şimdiye kadar devam etti. Platon felsefeye yöneten bir ilk noktayı koyarak felsefeyi düşünmenin geleceği olarak açıp bu gerekliğin altına koydu. Yani hem gelecek felsefeden kuralını alır hem de felsefe sadece geleceği açabildiği için yer bulabilir. Bu daire filozofların alanıdır ve onlara hem meşruiyetlerini verir hem insanların cemaatinde onolara otorite verir. Filozoflar bu özel hareketle evrensel bir meşruiyeti idaa ederken politikayı kurarak avangart rolünü kendilerine atfediyorlar.
Platon aynı anda felsefeyi ve politikayı esas birlik olarak kurdu. Politika dünyayı oluşturuyor ta ki o dünyada şeyler varolanlar görünsün ve bu manayla göründükleri için hakikatlarını söyleyebilmemiz için düşünebilelim. Politika hepsi hakikatların manasınının alanı olarak insanların cemaatini üretmek makinasıdır. Sonra, Rum emperatorluğuyla ve daha ilerde hristyan olduğundan itibaren politika manası değişecek ve başka noktaları kapsayacak. Yine de Platon’un politikaya verdiği manası şimdiye kadar bizim anlayışımıza yön verir. Bu oluşturmanın, bu bünyadın, amacı presokratiklerin etiğin ve düşünmenin düğmesine bir çözümü bulmaya çalışıyordu. Kısacası, presokratikler ve trajedi için düşünmenin şartı etik elemanında durur. Tabii ki bu sorun belli ve açık bir şekilde ifade etmiyorlardı. Yine de onlar için düşünmek sadece etik havasında ve etik amacıyla gelişebiliyordu. Mesela, Parmenides’in şiirindeki gibi adalet hakikat keşfinin şartıdır. Tabii ki etik kelimesini kullanmamız sorun olur çünkü etik bir bilim alanı olarak Aristoteles oluşturdu. Yine kolayca konuşabilmek için kullanacağım.
Anladığımız kadar ile etik adaletle gerçekleşiyor ve hakikati düşünmenin şartı olur. Platon bunu çevirip değiştirdi. Hakikat bilmek adaletin şartı olur. Kısacası, felsefe hakikati düşünmeye sabit sağlam malum bir alanı verirken kendi gereçek hedefini gerçekleştiriyor. Yani felsefenin gerçek hedefi adaleti gerçekleştirmektir ve bu amaç sadece politikanın bünyadında oluşuyor. Etik politikada yer alıp gerçekleşiyor. Politika o zaman düşünmenin amacı olurken bir sürü sorular keşif edilir: insan doğuşunu nasıl düşünüp yöneltmemiz gerekiyor? Nasıl bir insan içtimaında filozofların cemaatini kurabiliriz? Ne çeşit eğitim vermemiz lazım? Ne yöntem kullanmak lazım? Eğitimin içeriği ne olmalı? vs.
Gördüğümüz gibi etik politika mantığında yer bulursa bir seri soruları getiriyor ki bunlar etiği, felsefeyi ve eğitimi beraber bağlıyor. Böyle bir bağlantı daha eski ve esas olan etik ve düşünmek arasındaki bir bağlantının tercümesidir. Aynı anda politika bu eski bağlantının unutulmasına tehlikeyi yaratıyor. Özellikle o andan itibaren, özellikle hristyanlıkla, ki etik kötü ve iyi ile düşünülmeye başlıyorsa etiğin ve düşünmenin arasındaki bağlantı örtülüp unutuluyor. Kant, mesela, etiği kötü ve iyi zıddıyetinden kurtarmaya çalışarak etiği pratik usun altına koymaya uğraştı. Bildiğimiz gibi Kant’ın usun tanınması bir üçgen şekildeki sorudur: Ne düşünebilirim? Ne yapmalıyım? Ne ümitedebilirim? Önemli olan nokta burada budur ki etik düşünmek alanında yer alsın ki düşünmek, yenilenmiş metafizik, insanın hakikatidir.
Sonuç olarak, bu kısa söyleyişimde, bir filozof, Platon’un etkisinden kurtulamadığı için, etikten ve eğitimden ilgisiz olamaz çünkü bunlar düşünmenin şartlarıdır. Felsefe öğretilir, bir mirastır, ve öğretilmesi hem eğitim sorusunu açar hem esas etiğin yanıdır. Platon’u yine düşünüyorsak, bir filozofun kalitesi bir geleceği açabildiğinin kabiliyetinden anlaşıliyor. Platon’un zamanı zor ve dengesiz bir dönemdi.
Bir filozof kendi özel kabiliyeti daha çok bu karışık dönemlerde görünüyor. Michel Foucault kendi son derslerinde Parresia konusunda hakikat anlayışını geliştirdi. Parresia ölümün riski alarak hakikat söylemektir. Bu çeşit konuşma felsefenin etik boyutudur.
Konuşmanın konumu kişinin kimliğiyle ya bilim bünyadındaki konuşmanın formel şartlarıyla teşhis edilmez. Konuşmanın değeri insanın etik durumuna göredir, yani debe göre, ahlak değil, ve bu etik durumu sadece risk ile değerlendiriliyor. Ziyəddin Göyüşov, anladığım kadar ile, hem zor ve belirsiz bir dönemde konuşuyordu hem geliştirdiği temalarında bir geleceği açmaya uğraştı. Azerbaycan’ın ilimlerin geleceği için mühim birörnek olarak yön gösteren önemli bir şahis kalacak.